KESKİN GÖZLÜ KARTAL. FUAT SÖYLER

KESKİN GÖZLÜ KARTAL

KESKİN GÖZLÜ KARTAL. FUAT SÖYLER
27 Haziran 2020 - 11:58

KESKİN GÖZLÜ KARTAL.

Keskin gözlü bir kartalım ben.
Binlerce yıldır bu topraklarda vardım var olmaya devam edeceğim.

Yuvamı, keskin ve karlı dağların zirvesine yaptım.
Hep uçtum, çook uzaklara da gittim.
Kanatlarımı açıp , insanları gözledim.
Çok şeylere şahit oldum ben.Hem de ne çok!
Kavimler geldi geçti bu topraklardan..
Nice Şahlar, Nice Sultanlar…

Ne çok uygarlıklar, gördüm. Kalıntıları hala burda saklıdır.. Nice savaşlar gördüm, kazananı olmayan.

İpek yolunda; yürüyenler, burada soluklandılar. Kervanlarının öykülerini, burada dinledim. Uzak diyarların şairleri , aşk ve ıstırapla dolu şiirlerini burada dillendirdiler..

Her gelen bir şey getirdi.Her giden bir şey götürdü..
Kimi, İnsan kanıyla suladı bu kadim toprakları, kimi medeniyetinden bir parça getirdi.Kimi de alıp gitti.

Kalanlar oldu..Gidenler oldu.
Bazıları mağrur ve küçümseyici bir edayla geldiler, arkasından pişmanlıklarını bırakıp, gittiler.

Oysa; Saygı gösterenlere, hep kucak açtı, bu kederli topraklar…
Göstermeyenler ise; dayanamayıp, rüzgar gibi gittiler..

Ama ben, hep burada kaldım.

Ben, bu kadim toprakların sahibiyim, gözüyüm, kulağıyım , bekçisiyim…
Ben keskin gözlü kartalım..

Jilet gibi keskin kayaların, deniz sularının altında olduğu zamanı da bilirim. İnsanlığın büyük Tufanıyla , suların çekildiği zamanı da..

İnsanların kötülüklere dalması dolayısıyla; Tanrının büyük bir tufanla; "Yarattığım insanları, hayvanları, sürüngenleri, kuşları yeryüzünden silip atacağım", "Çünkü onlar gaflete düştü" dediği zamanları da; Hz.Nuhun Allaha yakardığı duaları da bilirim.
Akabinde; Allah'ın,  Hz.Nuh'un şahsında, insanoğlu ve diğer canlılara bir şans daha verme amacıyla yapmasını emrettiği koca geminin, yapılışına da şahitlik ettim .
Gemi bir kayaya çarptığında, gemidekiler, "Süphanallah" dediler ve "Süphan Dağı" ortaya çıktı. Daha kuzeye yol aldı.Orada sivri kayalara çarptı. Hz. Nuh , "Allahüekber " dedi.
Ortaya "Allahü Ekber Dağları" çıktı.
En son , Eğri bir tepeye çarptı. Gemidekiler, " Ne Ağır bir dağ" dediler.
Sular çekildi ve küçük kardeşiyle beraber Ağrı dağı ortaya çıktı.
Hz. Nuh'un gemisi bu dağın, eteklerine bir yere kondu. Gemidekiler kurtuldu.
Kalan, diğer tüm canlılar , Allah tarafından, helaka uğradı. Kurtulanlar , burdan çoğalarak, yeniden yeryüzüne dağıldılar…

Eğri Dağın , sonradan Ateş dağı (Ağrı Dağı) olup, öfkeyle patladığı ve lavlarını çok yükseklere fırlattığı zamanları da bilirim.
Ateş dağına, kimi Agiri, Kimi Ağır, kimi Ararat, kimi Gilidağ, kimi Ağrı dedi. Ama, o hiç adını önemsemedi, Başı hep dimdik, heybetli, mağrur durdu.

Sonra başındaki ateşler söndü. Üzerine, karlar yağmaya başladı. Hem de durmadan…Yüzyıllarca….

O günden bu yana duman ve kar, başından hiç eksik olmadı..
Derin bir hüzne daldı, koca yürekli dağ..

Çok eski günlerden bir gün ona sordum; " Ey yücelerin yücesi büyük dağ, Ateş dağı, neden başın hep dumanlı ve karlı? , neden suskun ve kederlisin?

Dedi ki; "Bunun sebebi, duyduğum, gördüğüm, yaşadığım, acılardır."

"Ey! Keskin gözlü Kartal,
Ey! bu toprakların bekçisi.
Sen de bilirsin ki; bu topraklarda; ne savaşlar, ne işgaller, ne ihanetler, ne kardeş kavgaları , ne kıskançlıklar, ne ölümsüz aşklar yaşandı.
Bu topraklarda, hangi ölümsüz aşka, yaşama şansı tanındı? "

" Ne çok Zalimler, bu toprakları, insan kanıyla, suladıktan sonra, çekip gitti…

Şu Sarı Ova da tüm bu olanlara şahittir.
Şu karşıdaki keskin kayalar ve Senin yuvanın altındaki, yalçın tepelerdeki uygarlık kalıntıları ve binbir zorlukla 99 yılda yapılan, bu eşsiz ve görkemli saray da şahittir.

Gökyüzünden, yanıbaşıma düşen, şu kuyudaki koca taş ta şahittir.

Ey! keskin gözlü kartal sen de gördün..
Nice kederden,acıdan yoğrulmuş ve çorak olmuş bu topraklar; ne çok bahtsız ve büyük aşklara tanıklık etti.

Yalanlarla, hilelerle vicdansızlıklarla, engellenen o tertemiz aşklar…
Ahh! Ben acı çekmeyeyim de kim çeksin?

Hatırlar mısın? Şu Keşişin Bahçesi'nde Kerem ile Aslının gizlice, tutkuyla buluştuğu zamanları…Ağaçların dallarından koparıp yedikleri elmaları hatırla.."

"Hatırla! Satranç ustası Memo ile, güzeller güzeli, nazlı Zin'in, o derin ve kutsal büyük aşklarını..

Onları ayıran, fitneci, dalkavuk , vicdansız Beko'nun kötülüklerini nasıl unutabilirim?
Gerçi , Bekolar hala yaşıyor, bu acılı topraklar da…

Sonra, hiç günyüzü görmeyen, Yiğit, mert, avcılar kralı, Ala geyik kurbanı Siyabent ile, güzelliği dillere destan, yedi kardeş sahibi Hecé'nin , hüzünle sona eren aşkını anımsadın mı?

Halil beyle, Perişan hanımın ölümsüz aşkını..
Binbir hile ve desise ile işkenceyle öldürülen Yakışıklı, yiğit, Gözünü budaktan esirgemeyen bey oğlu bey, Halil bey, aşkına kavusamadığı için, kahırlanıp, kendini Sarayın 99 basamaklı minaresinden aşağıya bırakan güzeller güzeli, bey kızı Perişan Hanımı hatırladın mı?

Ya , "Ahmet ile Gülbahar'ın zorba beye karşı isyana dönüşen aşklarını…

"Kimbilir, kaç Memo , Kaç Zin, kaç Siyabent, kaç Hecé … daha yaşadı, bu bahtsız topraklarda?

Bu büyük aşkların acıları,hikâyeleri yüzyıllardır Dengebejlerin yanık türkülerinde, söylene,söylene gelmedi mi? "

" Evdal-ı Zeyneke, Seyat-ı Şame, Fekiyı Teyran'ın ve daha nice dengbejlerin âğıtları hala gözlerimi yaşartır, yüreğime kor ateşler düşürür…
Heyhat! İçim yanıyor, içim!..

Büyük alim,Saray tarihçisi, mütefekkir Ahmed-i Hani'nin özenle seçilmiş mısraları, içime nasıl da dokunur.
Kelimesi kelimesine dinledim..
Dinledikçe efkarlandım. Efkarlandıkça, içime kapandım. Suskunluğum daha da arttı.

Bilirsin; Kim darda kaldıysa; kaçıp, bağrıma sığındı.
Bana güvenip, isyan edenler bile oldu..
Kar fırtınalarım da yolunu kaybederek;
canlarını karlı ve soğuk bağrımda, bırakanlar oldu.
Ah! ben ne talihsizim.

Bilirsin, Küçük kardeşim de bu yaşadıklarımı gördü."

"Ey Keskin gözlü Kartal! Acılar yüzünden saçlarıma, erkenden aklar düştü. Biliyorum, sonsuza kadar hep böyle kalacağım.
Başım dumanlı ve karlı.
Söyle! kim , neden, beddua etti bana? "

Ateş Dağı , bu konuşmamızdan sonra bir daha hiç konuşmadı,
Hep sustu, kıyamete kadar da susacak..

Şu tepelerde, vakurla yükselen, kartal yuvası, ihtişamlı kale, hep asil ve soylu kaldı..
Elbette, fitne, fesat buralarda da cirit attı.İftiraya uğradı.Kuşatıldı..
Kıskananları da oldu.Bu yüzden acılar da çekti. Ama, Mutlu günlere de şahitlik etti.
Heybetinden hiç bir şey kaybetmedi..

Ben, keskin gözlü kartalım.
Her şeye rağmen bu toprakları seviyorum. Bana acının yanında umut ta veriyor..

Kışı çok serttir.Ayazı çoktur. Kar yağdığında beyaz bir denize döner bu topraklar.
Kar, nazlı nazlı ve yavaş yağar. Yağdıkça; birikir, biriktikçe; Kerpiç evlerin damlarında yükselir. Yolları kapanır..
Kar yağdıkça; daha derine, sessizliğe gömülür , bu insanlar, bu topraklar.
Kış uzun, tezekten yapılır yakacak, kış uzun, ölçülü yakılır, yetsin diye..
Çocuklar ,erken girer yatağa. Sesini duyarım. "Ah! fukaralık" der bir baba…
Yine de umut var içimde..
Dolunay gecelerinde, gökyüzü pırıl pırıl olur.Yıldızlar durmadan göz kırparlar bana.
Ne çok şeye şahitlik etti , ay ve yıldızlar.Muazzamdır bu manzara…
Konarım, keskin bir kayalığa, seyre dalarım.
Kurtların uzaktan, kara haberlere gebe, ulumalarını dinlerim.

Sessiz geceyle, hemhal olurum , sırdaş olurum.
Ne büyük bir özgürlük. Özgürlük , aynı zamanda hüzünlü bir yalnızlıktır da..

Kar, kaderidir buranın.
Bu dağlar, bu ovalar, bu yaylalar hep kar altındadır.
Ne güzel demiş, bu toprakların büyük şairi;
" Tekmil ufuklar kışladı
    Dört yön,onaltı rüzgar
   Ve yedi iklim beş kıta
   Kar altındadır."
Kar altındadır varoşlar, kar altindadır insanlar…
Derin , hüzünlü ve çaresiz bir yalnızlık..Kadim bir yalnızlık.

Yer, beyaz gelinliğini giyer.Baharı bekler.
Uzun, sabırlı ve sessiz bir bekleyiştir bu.
Denizin çocukları bilmez, bu bekleyişi…

Çok uzun, aylar sürer.
Ölüm uykusu sinmiştir geceye.
Beklerim, beklerim , beklerim…
Sonra, birgün karlar erimeye başlar, eridikçe; çağlar ırmaklar , can olur bu topraklara…

Ağaçlar yeşillenir, kuşlar, geri döner uzaklardan…
Uykudan uyanır tekmil coğrafya.
Sinek yaylasında, rengarenk çiçekler açar,
Balık Gölü buzundan kurtulur, yine mavi ve bereketli olur.
Balıkçılar koşar sandallarına, heyacanla, sallarlar oltalarını..

Bahar gelmeden önce, kazmalarla derin buzu kırıp, bıyıkları buz tutmuş, kocaman nasırlı elleriyle, balıkları yakalayıp, buzun üstüne bırakan balıkçılar…

Karlar eridikçe; Dağlar kış uykusundan uyanır,
Kekik kokmaya başlar..

Çocuklar yaylalar da özgürlüğün tadını çıkarır.Koşar, oynar, zıplar, kuzularla arkadaş olur.
Çobanlar keyiflidir artık. Sararmış bıyığının kapattığı dudaklarını, kaçak tütünle sarılmış cıgarayla buluşturur. Muhtar çakmağını mutlulukla çakar.
Kuzular hasretle sarılır analarına..

Rengarenk elbiseler içinde analar, bacılar, sabahın seherinde; kıl çadırlarından şevkle kalkar, koşarlar işlere. , İneklerin, koyunların Sütlerini sağar, birazını taş ocaklarda kaynatıp, kucaklarına.sarılı çocuklara içirir, kalanı da kış için peynir ya da , yayıklarda tereyağı yaparlar.
Peynirleri koyun ya da keçi derisinden yapılmış, postların içine koyarlar. Sağlıklı olsun ve uzun süre dayansın diye..
Nineler, kışlık kazak, çorap eldiven , atkı ya da şapka yapmak için; teşilerle yün eğirirken, şakalaşırlar..
Dedelerin en büyük keyficigara ve çay içip dinledikleri hikayeler, anlattıkları anıları…
Özellikle; dini hikayelerden çok hoşlanırlar.
Ölümsüz aşkların hikayaleri ise; hiç değişmez

Can gelir, bu topraklara, bereket gelir.İnsan da , doğa da canlanır…

Herkesi bir telaş alır gider.Her iş aceleyle yapılır.
Üretmek için, biriktirmek için kısa bir zaman dilimi vardır çünkü.. Sonra yine ölümcül sessizlik gelecek..

Buğdaylar başak vermiştir.
Yazın tırpanlarla biçilmek için.
Herkesi tatlı bir telaş alır gider.
Herkes çalışır, alın teri dökülür, bu aziz topraklara..

İnsanı çalışkandır, merttir.
Elindeki olanakları en iyi şekilde değerlendirir. İnançlıdır, aza kanaat eder.Lakin kazanmayı da sever.kazandıkça mağrurlaşir magrurlasir.. .
Lâkin iklimi gibi serttir.Kavgacıdır.
Zorluklara dayanıklıdır.Kolay pes etmez. Ama aynı zamanda bahar gibidir.Birden parlar,öfkesine yenik düşer, sonra neşelenir.Yaz yağmurları gibidir. Gelir geçer.Aşırı duygusaldır.
Bir işi önce yapar , sonra sonucunu düşünür.. Bu yüzden de pişmanlığı çoktur. .Anadolu gibi saftır. Buğday başakları başı hep diktir.
Evi, tarlası, toprağı, onun kalesidir.Gerektiğinde kimseyi yaklaştırmaz.
Ekini, hayvanı onun geçim kaynağıdır…Çocuklarının rızkıdır.
Çocuklarının çok olması ona gurur ve güven verir..

Çetrefilli hileler bilmez, öyle detaylı plan yapmayı da beceremez. Kötülüğü bilmez, Lakin, bu topraklara ait olmayan fitnecisi, hilebazı, fesatcısı da var. Bu yüzden cabuk kandırılabilir.
Saflığı, yüreğinin temizliğindedir. Herkesi kendisi gibi bilmesindedir.

Aidiyet duygusu çok güçlüdür. Dünyanın neresinde olursa olsun, bir ayağı buradadır. Çünkü; göbek bağı ile bağlıdır bu topraklara…
Lakin bu aidiyet duygusunu kullanan nice bedbahlar vardır.
Durmadan ateşe atmıştır onu..

Bu coğrafyadaki her halk, akrabadır, tanıdıktır, dosttur. Düşmanlıklar, nifaklar çok sonradan girmiştir bu topraklara…

Ben keskin gözlü kartal,
Bu toprakları bırakıp, uzaklara giden gençlere çok üzüldüm. Ama, kırgın da değilim.
Artık; gençlere tarla, ekin , bağ- bahçe, hayvan yetmez oldu. Şehir hayatının cazibesine, binbir umutla, kapılıp gittiler.
Her biri, o kocaman şehir kalabalıklarında; kaybolup, yalnızlığa gömülüp gittiler..
Gelmez oldular, doğup büyüdükleri bu kadirşinas topraklara.
Beni de unuttular.
üzüntüm bundandır.
Lakin ben, Keskin gözlü kartal, bu topraklardan, asla ayrılamam.
Bin yıl sonra da, bu kadim yurdun bekçisi, gözü olmaya devam edeceğim.
Nesilden nesile, bu toprağın hikayelerini, anlatıp duracağım…

FUAT SÖYLER


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum