EYLÜL.  DARBE YOLUNA DÖŞENEN TAŞLAR.  FUAT SÖYLERİN KALEMİNDEN

12 Eylül darbesini kimi hala haklı bulur ama çoğunluk tarihimizin kara sayfalarına yazılan bir darbe olarak görür. Zaten yakın tarihimizde 12 Eylül darbesini yapanlar yargılandı ve suçlu bulundu

 EYLÜL.  DARBE YOLUNA DÖŞENEN TAŞLAR.  FUAT SÖYLERİN KALEMİNDEN
Editör: Söyler Haber
07 Ekim 2020 - 17:24 - Güncelleme: 07 Ekim 2020 - 17:41
 EYLÜL.  DARBE YOLUNA DÖŞENEN TAŞLAR. 

  FUAT SÖYLERİN KALEMİNDEN
 
12 Eylül darbesini kimi hala haklı bulur ama çoğunluk tarihimizin kara sayfalarına yazılan bir darbe olarak görür. Zaten yakın tarihimizde 12 Eylül darbesini yapanlar yargılandı ve suçlu bulundu.
 
       Rütbeleri söküldü. Bütün unvanları geri alındı. Ömür boyu hapse mahkûm edildiler. Ancak artık yaşlı ve hasta oldukları için hapse girmediler. Ama sonuç önemli.
...
       O zaman ki askerler en az bir yıl öncesinden darbeye karar verdiklerini, ancak şartların olgunlaşmasını beklediklerini itiraf ettiler. Yani onca insanın ölmesine bile bile göz yumdular.
 
Hatta bazı belgeler, olayları, bizzat o dönemdeki askerlerin el altından kışkırttığına işaret ediyor..
 
      Amerikan Başkanı Jimmy Carter'a haber veren CIA görevlisi " Bizim çocuklar başardı " demişti. Bunu Unutmayın...
    
Ülkemizdeki,  her darbenin arkasında kimin olduğunun en anlamlı ifadesi..
 
      Amerika Birleşik Devletlerinin güdümünden kurtulan ve Türkiyeyi 10 yılda kalkındıran ve son dönemde Amerikanın sözlerini dinlemeyen Rahmetli Adnan Menderesi indirmek için  17 Mayıs 1960 ta yapılan darbe , 
12 Mart 1971 deki 12 Mart Muhtırası
12 Eylül 1980 darbesi, 28 Şubat 1997 süreci, 
27 Nisan 2007 e-muhtırası
15 Temmuz 2016 Darbe girişimi...
    
Türkiye ne zaman özgül ağırlığını yakalasa, mutlaka dış destekli bir darbe olmuş veya bir darbe süreci yaşanmıştır.. Nerdeyse her 10 yılda bir Demokrasi,  kesintiye uğramış,  kör ya da topal hale getirilmiştir.
    
    Darbe ve muhtıra senaryolarını yazanlar, oyunu nihayetlendirmek ve alt yapıyı hazırlamak için ülke içinde türlü türlü sahneler hazırlamış ve oynamışlardır.
    
    12 Eylül askerî darbesine giden yola,  taşlar tek tek dizilmiştir.
Aslında bu darbenin gerekçelerinden biri de 1974 Kıbrıs çıkarmasıdır.Türkiye , Rumların yaptığı katliamlara sessiz kalmamış, ABD ve İngiltereye rağmen Kıbrıs a çıkarma yapmış ve oradaki Türklerin haklarını garanti altına almıştır.
 
Bu tarihten itibaren Türkiye’ye katı bir ambargo uygulanmış, siyaset istikrarsız hale getirilmiş,  sokaklar karıştırılmıştır.
 
     İlerleyen yıllarda, insanlar, temel gıda maddelerini bulmakta büyük zorluk çekerken,  silah ve mermi bulmada hiç bir sıkıntı yaşamamıştır.
 
     O dönemin gazete başlıklarına bakıldığında; bu durum daha iyi anlaşılacaktır.
12 Eylül darbesine gelene kadar,  çok yoğun olaylar yaşanmıştır. Özellikle darbeye giden son 3 yılda siyasi cinayetler, çatışmalar,  kamplaşmalar artmış,  tam bir kaos ortamı yaratılmıştır.
 
     Her akşam; kulaklar radyoda,  gözler televizyonda, cinayet, çatışma,  yakma, yıkma, soygun haberleri dikkatle takip ediliyor bu da halkta büyük korku ve endişeye sebep oluyordu.

     Halk,  bu çatışma haberlerinden bıkmış,  gözler, adeta bir kurtarıcıya çevrilmişti.
 
     Gençlik,  sağ-sol diye iki kampa ayrılmış, şehirler, mahalleler, hatta sokaklar bile kurtarılmış bölgeler ilan edilmişti.
 
Aynı aileden, iki kardeşin biri sağcı, diğeri solcu olabiliyordu. Biri eve giderken, annesi diğerini arka kapıdan çıkarıyor ya da başka bir odaya saklayabiliyordu.
 
    Kardeşler, anlamsız bir şekilde,  birbirilerine düşman ettirilmiş, gördükleri yerde birbirlerini  vuracak kadar öfkelendirilmiş,  gözleri karartılmıştı.
 
     Sokaklardaki duvarlar,  hakimiyetin,  hangi gruba ait olduğunu gösteren sloganlarla doluydu.
 
     Gece, sokakta elinde silahla nöbet tutan gençler, oradan geçmek zorunda olanları sorgular,  sonra bırakırlardı.
 
     Devletin adeta yok olduğu,  yerleri birileri doldurmuş,  kendi adaletini, kendi kanunlarına göre sağlamaya çalışıyordu.
....
 
      Solculuk ve sağcılık şekiller üzerinden görünür olmuş, bıyığınız, sakalınız, montunuz, hatta ayakkabınız safınızı belirler hale gelmişti.
....
      Bilenler bilir, Doğubayazıt, İran sınırına komşu olduğu için,  sınır ticareti ve kaçakçılık çoğunlukla bir geçim kaynağıdır.
 
Bu yolla getirilen mallar, Pasaj denilen yerlerde satılır. O dönemlerde,  kaçakçılık çok fazlaydı. Şimdi ise; büyük çoğunluğu yasal şekilde gümrük kapısından giriyor..
 
      O yıllarda Doğubayazıt'ta küçük ve büyük pasajlar vardı. Dükkanlarda her şey bulunurdu. Dışarıdan gelenler buralardan alışveriş yaparlardı.
 
Bizim de küçük pasajda  dükkânımız vardı.
 
      O pasajlarda; bir insanın arayıp ta bulamayacağı hiç bir şey yok gibiydi. Her dükkan rengarenkti.
...
      O yıllarda çocuk yaşımda birçok olaylara şahit oldum.

Hatırladıklarımın bazılarını,  dilimin döndüğünce,  anlatmaya çalışayım. 
 
     1977 yazından sonra şiddet olayları,  daha da artmış, tüm ülkeyi sarmıştı. Elbet bizim şehrimiz de nasibini alacaktı.
...
     Bizim evimiz merkezde olduğu için,  belediye ve pasajlara çok yakındı. Çoğu dernek, kahvelerde buralarda toplanmıştı.
 
     Evimizin sokağının hemen başında, Sunar Sineması vardı. Hoparlörlerinden şarkılar,  türküler çalardı.
 
     Bazen bu hoparlörden ilçeye hangi filmin geldiğini anons edilirdi. Ama ne anons. Bugünkü reklamlar yanında sönük kalır.
 
     Bazen de küçük bir pikabın arkasına afişler asılır,  şehrin her mahallesine duyuru yapılırdı. Arkasından çocuklar koşuşturur, tozu dumana katarlardı.
....
      Sinemada film başladığında; filmin sesleri dış  hoparlörden duyulurdu.
Filmi görmeden,  seslerden neler olduğunu çıkarmaya çalışırdık.
 
Merakımız daha da artardı. Harçlıklarımızı biriktirir sonra gider film için bilet alırdık. Bir de çekirdek ve gazoz aldık mı, değmesin keyfimize...
 
      Genelde; Yılmaz Güney, Türkan Şoray, Cüneyt Arkın, Fatma Girik,  Filiz Akın filmleri oynardı. Yazın açık sinemada daha çok aşk filmleri, kışın ise vurdulu kırdılı filmler oynardı.

       Filmin olduğu günler,  belediye arazözü, tozlu yolları sular, sinama ve belediyenin önü toprak kokardı...
       Her şeye rağmen; mutlu olacak şeyler vardı..
 
    
 
    1978 ve 1979 yılı kaosun daha da artığı yıllardı.
Biraz daha büyümüş,  evimizin yolu üzerinden olan bazı dernekler vardı.
 
Bazı abiler, bizi çağırır sohbet ederdi. Söylediklerinin çoğunu anlamazdık. Sohbetten  sonra da bize kalın kitaplar verirlerdi.
 
Okuyun diye verdikleri kitapları okumaya çalışır, fakat anlamazdık. Anlamadığımız kelimelerle doluydu o kitaplar. Birkaç sayfa okur,  sonra sıkılırdık.
 
Daha çok Tomiks, Teksas okumayı severdik. Okumadığımız kitapları,  okuduk diye götürür, yerine yeni kitaplar alırdık. Daha doğrusu onlar verirdi.
 
     Radyolarda, Televizyonlarda Cinayet haberleri çoğalmıştı. Günlerce süren Maraş olaylarında onlarca kişi katledilmiş, kimlerin yaptığı meçhul kalmıştı. Gizli eller daha çok çalışmaya başlamıştı.

     Nerdeyse her gün ünlü bir politikacı,  gazeteci,  sendikacı öldürülüyor,  siyasiler birbirini suçluyordu. Hükümetler güvenoyu alamıyor,  alsa bile, kısa sürede istifa etmek zorunda kalıyordu.
 
Hatta Hükümeti kurmayı başaran başbakan Nihat Erim bile silahlı bir saldırıda öldürülmüştü. Darbenin zemini hazırlanıyor, askerler muhtıra üstüne muhtıra veriyordu.

      Bu dönemlerde İran da karışmıştı. Şah Rıza Pehleviye karşı ,İran halkı ayaklandırılmış, Humeyni  ayaklanmayı yönettiği Fransa dan, 1 Şubat 1979  uçakla Tahrana inmişti. Sonrasında Humeyni yönetiminde Şii bir yönetim kurulacaktı.
 
Batı komünist Sovyetlere karşı, bir duvar örmek istiyordu. İran da başarılmıştı. Sıra Türkiye’deydi..
     
        12 Eylül darbesini, şiddetle lanetleyenler olduğu gibi, hala günümüzde askerler iyi yaptı diyenler de var.
 
        Bunları neden mi anlattım? Benden büyük olanlar ve benim yaşımdakiler, bu ülkenin neler çektiğini, nerden nereye geldiğini iyi biliyorlar. Ama gençler bilmiyor. Öğrenmiyor.
 
       İsterim ki; o kaotik yılları bir kaç cümle ve anı ile hatırlatayım. 
 
       Elbet anlatamadıklarım, hatırlamadıklarım, yanlış hatırladıklarım olabilir..
 
       Sonuç olarak; kim olursak olalım,  hangi düşüncede olursak olalım, bu ülkeye sahip çıkmak zorundayız. Bu bizim ülkemiz. Bir tane ülkemiz var ve herkesin gözü burada.
 
       Havasını teneffüs ediyor, ekmeğini yiyor,  suyunu içiyoruz. İyi kötü yaşıyoruz bu ülkede.
Allah bu ülkeye bir daha darbe yaşatmasın
      
       Birbirimizle uğraşmak yerine, kısır tartışmalarla enerjimizi boşuna harcamak yerine yarına daha güzel bir ülke bırakmak için uğraşmalıyız.
 
      Geçmişte yaşananlardan ders çıkartarak, tüm farklılıklarımıza rağmen,  birlikte daha iyi yaşamanın yollarını aramalıyız.
 
       Son cümle; bu ülkeye gözümüz gibi bakalım. Sevelim, sevilelim.
       Kalın sağlıcakla.
 
                                                       Fuat Söyler
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum