MEHMET EMİN İÇTEN HOCA'YA SORULAN DİNİ SORULARA VERİLEN CEVAPLAR

 MEHMET EMİN İÇTEN HOCA'YA SORULAN DİNİ SORULARA VERİLEN CEVAPLAR
Editör: Söyler Haber
03 Ağustos 2024 - 14:46 - Güncelleme: 03 Ağustos 2024 - 15:17
 

MEHMET EMİN İÇTEN HOCA’YA
SORULAN SORULARA VERİLEN CEVAPLAR

Ahmedi Hani Camii İmamı Mehmet Emin İçten, hocaya vatandaşlar tarafından dini konularda fetva niteliğinde yönetilen sorulara, İçten hocamız, Diyanet İşleri Fetva Kurulu tarafından açıklanan cevaplar ile cevap vermiştir. 

Soru: Cenaze sahiplerinin, merasime katılanlara yemek vb. ikramlarda bulunması uygun mudur?

Cevap: Bir yakınını kaybetmenin üzüntü ve sıkıntısı içinde olan cenaze sahiplerinin, taziye için gelen misafirlere yemek hazırlayıp sunması ilave bir telaş ve sıkıntıya sebep olacağından mekruh görülmüştür (İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, 2/240). Bunun yerine komşular veya yakınlarının, cenaze sahiplerine ve uzaktan gelenlere ikramda bulunmaları sünnettir (Tirmizî, Cenâiz, 21 [998]).Cenaze sahiplerinin mezarlıkta veya evde helva, ekmek gibi şeyler dağıtmalarının ise dinî bir dayanağı yoktur. Dinî bir gereklilik olarak görmeden yapılmasında bir sakınca olmayacağı söylenebilirse de bu tür uygulamaların kısa süre sonra cenazeyle ilgili bir dinî hüküm olarak algılanması tehlikesi bulunmaktadır. Dolayısıyla bu ikramlar dinî bir zorunluluk olarak yapılırsa, bidat ve hurafe sayılır.

Soru; Ölünün ardından yapılan yedinci, kırkıncı ve elli ikinci gecesi gibi uygulamaların dinî dayanağı var mıdır?

Cevap: Ölen bir Müslümanın usûlüne göre yıkanıp kefenlenmesi ve cenaze namazının kılınarak defnedilmesi farzdır. Bunun dışında yapılması gereken yedinci, kırkıncı ve elli ikinci gün merasimi veya duası gibi zaman ve şekle bağlanmış bir görev yoktur. Bunların hiçbir dinî dayanağı da bulunmamaktadır. Bu itibarla söz konusu günlerde ölüye yönelik merasimler düzenlenmesi bid’attır; “Her bid’at da dalalettir.” Ancak sevabı ölen kimsenin ruhuna bağışlanmak üzere her zaman hayr-u hasenât yapılabileceği gibi çeşitli vesilelerle dua da edilebilir (bk. Buhârî, Vasâyâ, 19 [2760]; Müslim, Zekât, 51 [1004]).

Soru: Muska kullanmak caiz midir?

Cevap: Muska; hastalık, göz değmesi, afetten korunmak veya kurtulmak gibi amaçlarla insanların yanlarında taşıdıkları, içinde bazı âyet, hadis ve duaların yazılı bulunduğu metindir. Çoğunlukla koruyucu bir malzemeye sarılı olarak kullanılır.Korku ve nazardan korunmak, bazı hastalıklardan şifa bulmak için dua etmek, Kur’ân-ı Kerîm’den âyetler okumak, caizdir. Âyet ve dua gibi metinlerin bir şeye yazılıp insanların bedenlerine asılması veya iliştirilmesi konusunda Hz. Peygamber’den bir rivâyet yoktur. Ancak Abdullah b. Amr, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) “Sizden biriniz uykuda korkarsa ‘Allah’ın gazab ve azabından ve kullarının şerrinden, şeytanların vesvesesinden ve yanıma gelmelerinden, eksikliği olmayan Allah’ın sözlerine sığınırım.’ desin. O takdirde, hiçbir şey ona zarar vermez.” buyurduğunu bildirmiş ve kendisi de bu duayı temyiz çağına gelen çocuklarına öğretip, temyiz çağına gelmeyen çocukları için yazıp boyunlarına asmıştır. Bazı âlimler, Kur’ân-ı Kerîm’den âyetlerin yazılıp muska yapılarak takılmasında bir sakınca görmemektedir. Bununla birlikte muskadan medet umma, onu koruyucu olarak algılama, Allah’tan (c.c.) beklenilecek şeyleri muskadan bekleme gibi olumsuzluklara sebep olacaksa muska kullanılması caiz değildir. Bu bağlamda insanların duygularını istismar edenlere karşı da uyanık olunmalıdır.

Soru: Ruhuna hatim okunması için vasiyette bulunan bir kimsenin vasiyetini yerine getirmek zorunlu mudur?

Cevap: Kur’ân okumak bir ibadettir. Allah’a yakınlık için yapılan ibadetin sevabı yapan kişiye ait olur. Bunun için başkasından ücret almak câiz olmaz. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadisinde, “Kur’ân okuyun; fakat Kur’ân’ı menfaat aracı yapmayın.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/428 [15574, 15568]) buyurmuştur.Ruhuna hatim okunması için vasiyet eden bir kimsenin, vasiyetini yerine getirmek için ücretle hatim okutmak câiz olmadığı gibi; ücretsiz olsa bile yerine getirme mecburiyeti olmadığı için böyle bir vasiyet bağlayıcı değildir  (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 6/690).




Soru: Büyü ve sihirden korunmak için ne yapılmalıdır?

Cevap: İslâm dini, büyük günahlar arasında saydığı sihri şiddetle yasaklamış, Kur’ân-ı Kerîm’de sihir yapanların âhiretten nasibi olmadığı ve bunu yapanların şerrinden Allah’a sığınılması gerektiği vurgulanmıştır.Hz. Peygamber (s.a.s.) de sihir yapmayı yedi büyük günah arasında saymıştır .Câhiliye devrinde sihir/büyü çok yaygındı. Cincilik, kâhinlik, yıldızlardan hüküm çıkarmak, fal oklarına başvurmak, iplere düğüm atıp üflemek gibi işlemler yapılırdı. Müşrikler bu durumun da etkisiyle işi, Kur’ân’ın bir sihir eseri olduğunu ileri sürmeye kadar vardırmışlardı.Sihre ve büyüye karşı en etkili çözüm, Allah’a sığınmak ve O’na güvenmektir. Hz. Peygamber (s.a.s.), her şeyin şerrinden Allah’a sığınarak sürekli Felâk ve Nâs sûreleri ile Âyete’l-kürsî’yi okumuştur . Ayrıca o, torunları Hz. Hasan (r.a.) ve Hz. Hüseyin’i (r.a.) nazar, büyü ve benzeri olumsuzluklardan korumak için şu duayı okumuştur: أَعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللَّهِ التَّامَّةِ، مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ وَهَامَّةٍ، وَمِنْ كُلِّ عَيْنٍ لاَمَّةٍ “Her türlü şeytan ve zehirli haşarattan ve bütün kem gözlerden Allah’ın eksiksiz kelimelerine sığınırım.”  Bunun yanında sihre maruz kaldığını düşünen bir kimsenin, şifayı Allah’tan umarak güvendiği insanlara müracaatla kendisine Kur’ân okutması ve dua ettirmesinde bir sakınca yoktur. Din İşleri Yüksek Kurulu 28 Eylül 1979 tarih ve 1883 sayılı kararında Cenâb-ı Hak’tan şifa umarak hastalara Kur’ân-ı Kerîm ve şifa ile ilgili dualar okumanın caiz, halkı kandırmak ve gaipten haber vermek amacıyla üfürükçülük yapmanın ise dinen yasak olduğunu belirtmiştir.

Soru: Boşanan eşler birbirleriyle yeniden evlenebilir mi?

Cevap: Eşler arasında boşa(n)ma dinen üç kere ile sınırlandırılmıştır. Birinci ve ikinci boşa(n)ma sonrasında eşlerin yeniden bir araya gelme imkânı vardır (el-Bakara 2/229). Kişi ric‘i talak ile boşadığı eşine, iddet süresi içinde nikâha gerek kalmadan, iddet süresi bitmiş ise yeni bir nikâh akdi ile dönebilir. Bâin talakta ise iddet içinde bile olsa yeni bir akitle aile tekrar kurulabilir. Üçüncü boşa(n)madan sonra ise kesin ayrılık gerçekleşir. Bu ayrılıktan sonra kadın, başka bir erkek ile hileli olmayan bir evlilik yapmadıkça ve bu evlilik boşama ya da ölüm ile sona ermedikçe ilk eşi ile tekrar bir araya gelmesi mümkün değildir (el-Bakara 2/230).

Soru; Boşarım’ demekle boşanma meydana gelir mi?

Cevap: Boşama, yetkili kişi veya kurumun kesin kararı ve bu kararın yoruma yer bırakmayacak şekilde açık sözlerle ifade edilmesiyle olur.Türkçede geniş zaman için kullanılan “Boşarım” sözü bu nitelikte olmayıp boşama tehdidi anlamına gelir. Dolayısıyla bu sözle boşama meydana gelmez.Boşama, kişinin eşine söylediği “Boşsun”, “Boş ol”, “Boşadım” veya “Karım boştur” gibi boşama iradesini ortaya koyan “şimdiki veya geçmiş zamanlı” ifadelerle ya da mahkemenin kararıyla gerçekleşir (Merğinânî, el-Hidâye, 1/225-228; İbn Kudâme, el-Muğnî, 7/385-387, 397).

Soru: Bebeğin göbek bağının cami, okul bahçesi gibi yerlere gömülmesi doğru mudur?

Cevap: Göbek bağının cami, okul gibi mekanlara gömülmesine dair inanışın dini bir dayanağı bulunmamaktadır. Ancak insanın bir parçası olduğu için saygı gereği göbek bağının uygun bir yere gömülmesi tavsiye edilir.


 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum