DOÇ.DR.. MEHMET SALİH GECİT'İN KALEMİNDEN ​​​​​​​RAMAZAN ORUCU KİMLERE FARZDIR?

DOÇ.DR.. MEHMET SALİH GECİT'İN KALEMİNDEN ​​​​​​​RAMAZAN ORUCU KİMLERE FARZDIR?
Editör: Söyler Haber
03 Nisan 2022 - 11:16 - Güncelleme: 03 Nisan 2022 - 11:29


RAMAZAN ORUCU KİMLERE FARZDIR?

Hazırlayan: Doç. Dr. Mehmet Salih GECİT
(AİÇÜ İslami İlimler Fakültesi)


Oruç ibadeti, İslâm’ın beş temel rüknündendir. Bu rükünler, kişinin dünya ve ahiret saadetini temin etmektedir. Her Müslümanın dünya hayatında en çok dikkat göstereceği şey, inanç, ibadet ve muamelatında dininin emirlerine uygun yaşamasıdır. Bu fani dünyada kimse ebedi kalmamıştır. Herkes ölecek ve Allah’ın kendisine verdiği her türlü nimetin hesabını verecektir. Bu sebeple dünya işlerimizin yoğunluğu arasına sıkışıp ahiret saadetimizi unutmak, akıllı insanın harcı değildir. O halde diğer ibadetlerimizin yanında oruç ibadetimize de büyük hassasiyet göstermeliyiz.

Oruç ibadeti de diğer ibadetler gibi bir takım özel hükümlere haizdir. Bu hükümlerden bir kısmı da orucun kimlere farz olup olmadığı hakkındadır. Fıkıh alimlerinin Kur’an ve Sünnet’ten çıkardıkları içtihatlara göre bir Müslümana oruç ibadetinin farz olması için bazı şartlar vardır. “Orucun  Vucûbiyetinin  ve  Sıhhatinin   Şartları” başlığı altında özetle şu hususlar zikredilmektedir:

Ramazan orucunun vacib olması için aşağıdaki şartların bulunması gerekir:

1.  Müslüman olmak: Oruç, tutmak için öncelikle Müslüman olmak gerekir. Bu nedenle oruç, evvelemirde kâfire vacib değildir. Kâfir, dünyada oruç tutmaya zorlanamaz. Çünkü kâfir İslâm'a girmedikçe orucunun bir anlamı olmaz. Fakat ahirette, iman getirmediği için mes’ul tutulduğu gibi oruç tutmadığından dolayı da uhrevî cezaya çarptırılır. Yine aynı şekilde İslâm'ın diğer farzlarını terk etmesinden ötürü de uhrevî ceza görür.

2.  Mükellef olmak: Oruç tutmanın vacip olması için akil ve baliğ olmak suretiyle mükellef olmak gerekir. Eğer buluğ çağına gelmemiş veya aklı eksikse o kişiden sorumluluk düşer. Buna göre çocuk ve mecnuna oruç farz değildir. Mükellef olmayan bir kimse dinî görevlerden herhangi biri için zorlanamaz. Ancak çocuklar ta’lim ve terbiye için yedi (7) yaşından itibaren oruca alıştırılır, on (10) yaşında tutmazlarsa durumuna uygun şekilde hafif ceza yöntemleri kullanılarak oruca alıştırılır.

3. Oruca engel olan veya oruç tutmamayı mubah kılan bir özürün bulunmaması: Orucun farz/vacip olması için oruç tutmaya engel bir özrün bulunmaması da gerekir. Bu nedenle fıkıh kitaplarımızda oruca engel olan özürler ile ilgili bir çok açıklayıcı bilgiler zikredilmektedir. Bu bilgileri özetle naklettiğimizde şu önemli olanlarına dikkat etmek gerekmektedir:

Oruca engel olan özürler şunlardır:

a.  Günün herhangi bir saatinde hayız veya nifas (lohusalı) olunması.

b.  Delilik veya baygınlığın bütün gün devam etmesi.

Günün herhangi bir saatinde kişinin aklı başına gelir veya ayılırsa özrü düşer. Günün geri kalan kısmını, yeyip içmeden geçirmesi gerekir.

Oruç tutmamayı mubah kılan özürler de şunlardır:

a.  Sahibini zarara uğratan veya şiddetli bir elem ve gevşekliğe yol açan hastalıklar. Eğer hastalık, kişinin ölümüne yol açacak derecede ağırsa, o zaman orucu bozması farz olur. Bu nedenle bazı Müslüman kardeşlerimizin zararı göze alarak oruç tutmaları doğru değildir. Özellikle şeker, tansiyon, kanser ve diğer bazı hastalıklar vücudu zorlamakta, böyle durumlarda oruç tutulduğu ve uzun zaman aç yahut susuz kalındığı takdirde bazen beyin kanaması geçirmeye, felç olmaya ve daha ağır sonuçlara sebep olmaktadır. Bu tür hastalıklar konusunda dindar ve insaflı doktorların tavsiyeleri aksatılmamalıdır. Mümkünse oruç tutacak kişilerin oruç tutmadan önce doktorlarıyla görüşüp istişare etmesi ve doktorların tavsiyesine göre oruçlarını tutmaları gerekir. Aksi takdirde kendi kendisini tehlikeye atmak da günahtır. Sevap elde edeyim derken harama girmeye sebep olacaktır.

b.  83 kilometreden (bazı fıkıh alimlerine göre de 90 kilometreden) az olmayan bir sefere çıkmak. Ancak seferin, mubah bir şey için olması gerekir.  Ayrıca seferin bütün gün devam etmesi şarttır.   Mukim olduğu ve oruçlu  olarak sabahladığı yerden, günün ortasında sefere çıkmaya niyet ettiği zaman orucunu bozması caiz olmaz. Bunların delili, şu ayettir: “Hasta olan veya seferde bulunan kimse, tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde orucunu tutsun.” (Bakara/185)

c. Oruç tutmaktan aciz kalmak. Bu bakımdan yaşlılıktan veya şifası umulmayan bir hastalıktan ötürü oruç tutmaya gücü yetmeyen bir kimseye oruç farz değildir. Çünkü oruç, ancak oruç tutabilecek kimseye farzdır. Bunun delili de şu ayettir: “Oruç tutmaya gücü yetmeyenlere, bir fakirin doyumluğu kadar fidye vardır.” (Bakara/184) o halde yaşlıların da kendilerine zarar verecek bir tavırdan kaçırması gerekir. Bu tür mazeret sahiplerinin hem doktorları, hem de güvendikleri alimlerle danışarak karar vermeleri gerekir. Burada dikkat edeceğimiz çok önemli iki husus vardır:
                a. hastalığı bahane edip oruç ibadetinden kaçmamak gerekir. Zira her hastalık oruç tutmamayı mübah kılmaz. Aksine oruç bazı hastalıklar için tedavidir.
                b. Orucu tutmamayı mübah kılan mazeretler ve hastalıklara rağmen oruç tutmakta ısrar edip bedenine zarar verecek şeylere girmemeli, bu konuda ısrarcı olmamalıyız. Zira bazen sevap kazanayım derken Allah’ın emanet ettiği bedene ihanet etmiş olabiliriz.

Bu iki hassas noktayı basiretli bir şekilde ayırmak için, ehil alim ve uzman doktorlarla istişare etmek gerekir. Kendi başına karar vermek çoğu sefer kişiyi yanıltacaktır.

Buraya kadarki malumatı özetlersek, şunu söyleyebiliriz: Orucun vacip olmasının şartlan üçtür:

1- Müslüman olmak.

2- Akıllı ve ergenlik çağına girmiş olmak.

3- Oruç tutabilecek güce sahip olmak.

Allah (c.c.) bütün Müslümanların oruçlarını kabul eylesin, bu ibadeti dünyada sıhhat ve selametimizin, ahirette saadet ve kurtuluşumuzun vesilesi kılsın.

(Kaynak: Halil Gönenç, Büyük Şafii İlmihali, Kadı Ebu Şuca, Gayetu’l-İhtisar).
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum